Bu neyin sevinci beyler?
Tag: Ahlak
Ulusal Seferberlik Çağrısı
Cumhuriyetimiz, kuruluşundan bu yana en kritik günlerini yaşamaktadır.
Çok yönlü sinsi bir işgal ile küresel güçlerin örtülü sömürüsü sürdürülmekte ve ülke bütünlüğümüzü yıkıp ulusal birliğimizi parçalamak isteyenlerin çabaları yoğunlaşmaktadır. Siyasal iktidar, bu tehlikeli durumu halkın gözünden kaçıracak her türlü propaganda ve baskı aracını en etkili biçimde kullanmaktadır.
“CUMHURİYET VE ATATÜRKÇÜLÜK TASFİYE SÜRECİNE SOKULMUŞTUR”
Efendiler!
Eski silâh arkadaşlarımla böyle yakından ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdanî zevk hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbıhal etmek isterdim. Fakat çoksunuz: müsait yer de yoktur. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle ile mülâhaza etmekle yetineceğim.
Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir. Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atıfetine borçlu değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve bağımsızlık vermez. Milletlerde tabiaten ve yaratılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur.
Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lazımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder.
Kuvvet ordudur. Ordunun hayat ve saadet kaynağı, bağımsızlığı takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdanî imanıdır.
İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvelâ onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silâhlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüze ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak plânını takip ettiler ve ediyorlar.
Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayı mahvetmek, aşağılamak lâzımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz. Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düşen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.
Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak huzuruna tam bir iman ile kani olmuş ve buna kati azim ile karar vermiştir. Zaman zaman şurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imanına sekte vurmamıştır ve vuramayacaktır. Dolayısıyla kuvvetin, ordunun vücudu için lâzım olduğunu söylediğim kaynak -ki milletin vicdanî imanıdır- mevcuttur. Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulunur. Malûm bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; “ordunun ruhu subaylardadır. “. O halde subaylarımız, düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir edecek ve canlandıracak ve ordu ve milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir.
Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların, subayların yüce olan vazifesi budur. Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlâl edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve felsefeleriyle, giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler.
Şahsi ve hususi itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler.
Çünkü düşmanlarımız herkesten önce onları öldürürler. Onları aşağılar ve hor görürler. Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken, düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır; şerefini korumak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi
ayaklar altına almaktır.
Dolayısıyla subay için “ya istiklâl, ya ölüm” vardır. Fakat arkadaşlar ÖLMEYECEĞİZ, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız.
Mustafa KEMÂL
Upload DMA ve Selman GUNEY
Severek basladigim sobee firmasinin icanfootball projesinden is verenim olan yuklenici firma Upload DMA kaynakli problemler yuzunden ayrildigimdan onceki yazimda bahsetmistim. Normal sartlarda boyle bir yaziyi gunluk siteme yazmazdim ama yapilan ayiplari ortaya sermek gerektigini dusunerek bu yaziyi yayinlayacagim. Belki baska emekci arkadaslarimizi boyle patronlarin serrinden koruyabilirim.
Upload DMA (Digital Media Agency), ticari unvani ile "UPLD Reklam Organizasyon Bilişim ve Ticaret Ltd. Şti". Bildigim kadariyla Selman GUNEY ve Tuncay BUYUKOGLU ortakligindaki bir sirket. 121 Metre, Electric-agency ile organik baglari mevcut. Buralardan da is alarak calismalarini surduruyorlar.
Firma SSK primlerimi eksik yatirdigi icin is akdimi hakli nedenlerle feshettim. Firma patronlarindan Selman GUNEY ile bu durumu medeni sekilde konusup yollarimizi ayirdik ama is kalan maas alacagini almaya gelince zaten odeme guclugu yasayan firma patronu eposta ve telefonlarima hic bir sekilde cevap vermeyerek acmaya calistigim tum anlasma yollarini reddetti. Ben de bunun uzerine kanuni haklarima dayanarak yasal sureci isletmeye basladim.
Firmanin tum musteri ve calisanlarina duyurulur.
Ek : İhtarname İş akdi feshi Upload DMA
Link: http://uploaddma.com/
Fırtına çıktığında uyuyabilirim!
Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Nihayet çelimsiz bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp “çiftlik işlerinden anlar mısın?” diye sormadan edemedi. “Sayılır” dedi adam, “fırtına çıktığında uyuyabilirim.”
Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boş verip çaresiz adamı işe aldı. Haftalar sonra bir gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Adamın odasına koştu: “Kalk, kalk! Fırtına çıktı.” Adam yatağından doğrulmadan mırıldandı: “Boş verin efendim, gidin yatın.”
Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı. Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu. Aaa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti.
Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı.
Fırtına devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı: “Fırtına çıktığında uyuyabilirim.”
Başlığı okuduğunuzda anlamsız 2 konu başlığı gördünüz…
Bir bebek beklediğimiz için bebeklerle ilgili programlar daha fazla ilgimizi çekmeye başladı… Hangi kanalda bir bebek ya da bebek programı görsek izliyoruz… O kadar kaptırıyoruz kendimizi hangi kanalda olduğumuzun bile farkına varmadan izliyoruz.
Hafta sonu öğleye doğru, TV kanallarında gezinirken kocaman “Bebeklerde Bıngıldak” yazısını görünce hemen izlemeye başladık… Geçenlerde Başak ve Umut Kuzenlerimin bebeği dünya gelmiş, ziyaretine gitmiştik. Ziyaret sırasında eşim mesleki bilgilerinden faydalanarak bebeğin başıyla fazla oynanmasının sakıncalı olabileceğini söylemişti. Bu nedenle de konu daha fazla ilgimizi çekmişti.
Programın adı “Minik Misafir”di. Altta sürekli olarak “Bebeklerde Bıngıldak” yazısı kalıyor arada bir de konuşan şahsın kim olduğuna dair bilgi yazısı “Prof. Dr. Hakan ŞATIROĞLU” ekrana geliyordu…
“Bıngıldağı hafifçe elimizle kontrol edip, erken kapanması durumunda hemen bir hekime başvurmalıyız… ” Sayın profesör bıngıldak konusunu anlatırken sanki konunun bir parçasıymış gibi şunları söylemeye başladı:
“Doktorlar zaten durumu sürekli kontrol edeceklerdir. Aslında biz çok şanslıyız, çok güzel bir sağlık sistemimiz var… Her ne kadar basında, orada burada sadece sağlık sistemimizin kötü yanları, acil servislerde yaşanlar, sağlık skandalları gösteriliyor olsa da sağlık sistemimiz çok iyi… Özellerden hiç bahsetmiyorum, her mahallede sağlık ocağımız var… Daha iyi anlatabilmek için bir karşılaştırma yapayım. Örneğin bizde 20.000 kadın doğum uzmanı var bu sayı nüfusu 65 Milyon olan İngiltere’de 5.000 dir… Ayrıca 70.000 civarında pratisyen hekimimiz var ki bunlar sağlık sistemimizin asıl neferleridir… Hastaneler artık yataklı hizmet veren yerlerdir… Diğer sağlık sorunları 1. kademe dediğimiz sağlık birimlerinde pratisyen hekimlerimiz tarafından giderilmektedir… Bir sorun olduğu zaman hemen mahallemizde bulunan sağlık ocağına koşabiliriz… Yoksa mutlaka yan mahallede vardır, oraya gidebiliriz… Sağlık ocağına gittiğimizde herşey ücretsiz olarak yapılır…”
Sonra tekrar bıngıldak konusuna döndü…
“Bıngıldak çok önemlidir…”
Eşim’e döndüm ve “Ne anlattı şimdi bu adam.” dedim… Sonra ikimizde aslında AKP yanlısı bir televizyon kanalı olan “Kanal A” izlemekte olduğumuzu adamların çaktırmadan programların içlerine hükümet propangandaları yerleştirdiğini anladık…
Konuşan bir profesördü… Önemli bir konuda bilgi verecekti… Tüm algılarımızı bu zatı dinlemek üzere açmış anlattığı her şeyi ön yargılarımızı devre dışı bırakmış olarak alıyorduk. Propanganda sırasında bizde de tüm diğer insanlarda olacağı gibi “Gerçekten çok şanslıyız, aslında sağlık sistemimiz çok iyi…” fikri oluşmuştu.
Görülüyorki bu insanlar gerçekten büyük bir medya gücüne sahip ve bunu akıllıca kullanıyorlar… O kadar akıllıca ki sizi yumuşak olduğunuz noktalardan yakalayıp, beklemediğiniz anda düşüncelerini empoze ediyorlar…
Şu kadar lafın üstüne tek şunu söylemeliyiz…
Duyduğunuz her şeye inanmayın… Araştırın, sorgulayın… Oy verirken geleceğinizi şekillendirdiğinizi unutmayın…
Mesela bu sayın profesörün verdiği rakamlara bakalım. TÜİK sitesine girip ilgili istatistiklere baktım… Nedense istatistiklerde 2007 yılı yoktu… Bu nedenle 2005 ve 2006 rakamlarına bakalım…
“70.000 Pratisyen Hekimi Var!”
PRATİSYEN HEKİM SAYISI (2005) : 53.595
PRATİSYEN HEKİM SAYISI (2006) : 56.701
Artış 3.106. Yani iyimser bir hesapla pratisyen hekim sayımız 66.000 olmuştur… 70.000 demek ya da 70.000 civarı demek bile büyük bir yalandır… Üstelik istatistiklerde böyle bir rakam olmadığına göre birilerinin bu rakamları sayın profesöre verip söylettirdiği ortaya çıkıyor…
“20.000 Kadın doğum uzmanı var!”
UZMAN HEKİM SAYISI (2005) : 53.103
UZMAN HEKİM SAYISI (2006) : 57.882
Artış 4.779 kişi. Yine iyimser bir hesapla uzman doktor sayımız. 68.000 olmuştur. Hadi 12.000 de benden 80.000 adet uzman doktorumuz olsun. Yani her 4 doktordan biri Kadın doğum uzmanı… Bir hastaneye gittiğinde elini sallasan kadın doğum uzmanına çarpar…
TUİK yapmamımış ama ben ayak üstü bi istatistik çıkartayım. 70.000 pratisyen hekim demek ortama 1.000 kişiye bir pratisyen düşüyor demek. 80.000 uzman doktor demek ortalama 900 kisiye bir uzman doktor düşüyor demek… Konu uzman doktor olunca 10 farklı uzmanlık olduğunu düşünseniz bir uzmanlık dalındaki doktora ortalama 90.000 kişi düşecek demektir… Bu yaptığım istatistik tabi ki bilimsel ya da gerçek değil… Ama kafamızda bir resim oluşturmuştur her halde…
Sayın profesörün İngiltere ile ilgili verdiği rakamlara ulaşamadım… Ama yukarıda rakamlarla yarattığı imaj benim için yeterli oldu…
İşte bu yüzden Aldatma ve Kandırma bu partiden sorulabilir..
Referanslar:
http://www.tuik.gov.tr/
http://www.statistics.gov.uk/
Bu sayfaya muhtemelen eposta gönderme ahlakına uymadığınız için geldiniz… Elbette bu ahlaka uymamanız kasıtlı değildir. Ama konu sandığınızdan daha önemli.
biz en iyisi buna “BİLGİSİZLİK” diyelim ve bu yazıyı okuduktan sonra e-posta gönderirken daha dikkatli davranacağınızı kabul edelim.
Bu yüzden lütfen aşağıdaki yazıyı tamamen okuyarak eksik bildiğiniz noktaları öğreniniz… Bilmeyenleri bu yazıyı okumaya yöneltiniz. (Tabi bunu yaparken de e-posta ahlakına uyarak hareket ediniz.)
Unutmayın, e-posta adresiniz sizin özelinizdir. Tanıdığınız bir kişinin dikkatsizliği yüzünden, tanımadığınız kişiler tarafından ele geçirilip farklı amaçlar için kullanılmasını önlemek için tanıdıklarınızı bilgilendirin…
Günümüzde o ya da bu şekilde; Internet hayatımızın bir parçası haline gelmiş durumda. Nasıl günlük hayatımızda kedimizin ya da başkalarının zarar görmemesi için önlemler alıyor, dikkatli davranıyorsak hayatımızın bir parçası olan Internet üzerinde de her adımınızı bilerek ve düşünerek atmamız
bizim faydamıza olacağı kadar başkalarınında faydasına olacaktır.
Yeni bir e-posta gönderirken ya da size gönderilmiş bir e-postayı başkasına gönderirken şu konulara LÜTFEN dikkat edin:
- Birden fazla kişiye e-posta gönderme: Çok kişiye e-posta gönderecekseniz mutlaka e-posta adreslerini BCC bölümüne ekleyerek alıcılar tarafından okunmasını engelleyin.
- Birden fazla kişiye gönderilmiş e-postayı iletme: Eğer bir tanıdığınız birden fazla kişiye e-posta gönderirken alıcı adreslerini BCC alanına eklemeyi unutmuş ise siz bu hatayı tekrarlamayın. E-postayı iletirken e-posta gövdesinde kalacak tüm adres bilgilerini be gerekisiz metinleri silin. E-postayı birden fazla kişiye iletecekseniz alıcı adreslerini BCC bölümüne eklemeyi unutmayın.
- E-posta gönderenin kimliğini koruyun: Size gelen bir e-postayı başka birine yönlendirirken gönderen kişiye ait iletişim bilgisini e-postadan silin. Gereksiz ve fazla metinleri temizlemeyi unutmayın.
- Konuyu boş ya da anlamsız bırakmayın: Konu bölümünün mutlaka anlaşılır bir metin içermesine dikkat edin. Okuyan insanlara e-postanızı açmadan fikir sahibi olması olanağını tanıyın.
- Dosya ekleri: İlgili dosyları eklediğinizden, yanlış ya da eksik dosya göndermediğinizden emin olun. Gönder tuşuna basmadan önce 3 defa kontrol edin… Gönder dedikten sonra dönüşünüz olmayacak 🙂
ALICI E-POSTA ADRES ALANLARI
E-Posta göndermenize yardımcı uygulamalarda, sitelerde dikkatiniz çektiyse e-posta adreslerini yazmak için farklı alanlar tanımlanmıştır. Bu alanlar epostanın gönderildiği eposta adreslerinin karşı tarafta görüntülenme seçeneklerini ayarlamak için tanımlanmıştır.
- To (Kime): Bu bölüme e-postanın muhataplarına ait adresler eklenmelidir. Buraya eklenen adresler e-posta alıcıları tarafından görüntülenebilir. Bu nedenle hoşunuza giden bir epostayı arkadaşlarınıza gönderirken tüm adresleri bu alana eklemek doğru değildir. Bu alana eklenen adresler alıcılar tarafından okunabildiği için alıcı arkadaşınız tarafından masum bir şekilde e-postayı üçüncü şahıslara iletirken adresleri silmemesi durumunda adreslerin e-posta gövdesinde kalmasına ve tanımadığınız kişiler tarafından ele geçirilmesine neden olabilecektir.
- CC (Karbon Kopya): Konu ile doğrudan ilgisi olmayan, ama bilgilendirilmesi gereken kişilerin adreslerini bu alana ekleyin. Böylece e-posta bu kişilere de iletilecektir. Bu alana eklenen adresler tüm alıcılar tarafından görülebilir.
- BCC (Kör Karbon Kopya): Konu ile doğrudan ilgisi olmayan, ama bilgilendirilmesi gereken kişilerin adreslerini bu alana ekleyin. Böylece e-posta bu kişilere de iletilecektir. Bu alana eklenen adresler hiçbir alıcı tarafından görülemezler.
INTERNET E-POSTA ADRESİ TOPLAMA YÖNTEMİ – Zincir Posta
Tamamen uydurma ama ilgi çekici bir konu belirlenir. Mümkünse insanlarını vicdanlarına ya da dini duygularına hitap etmelidir. “Zor durumunda olan birine yardım”, “Bu duayı göndermezsen kötü şans peşini bırakmayacak” gibi e-postalar tamamen bu amaçla kötü niyetli kişiler taafından internete yayılırlar.
İyi niyetli saf alıcılar ise e-postaya inanarak kaç kişi tanıyorlarsa bu epostayı yukarıda anlatılan kurallara uymadan hepsinin adresini okunabilir şekilde TO, CC gibi e-posta adres alanlarına ekleyerek toplu gönderim yapar. Yani siz 10 kişiye gönderirsiniz, 10 kişi 10’ar kişiye gönderir… Zincirleme şekilde e-posta milyonlarca kişiye gider… Dikkatsiz kişilerin adresleri okunabilir olarak göndermesi adreslerin kötü niyetli kişilerin eline geçmesine neden olur.
Bu yüzden e-postaya inansanızda lütfen arkadaşlarınızın adrelerini koruyun ve toplu e-posta gönderirken adresleri BCC alanına ekleyin…
LÜTFEN…