Stumple yaparken gelen bir imajda yazıyordu. Önemli gördüğüm için paylaşmak isterim.
DON’T LET YOUR MIND
STOP YOU
FROM HAVING
A GOOD TIME
Stumple yaparken gelen bir imajda yazıyordu. Önemli gördüğüm için paylaşmak isterim.
Para koleksiyonu ile ilgilendiğim için ülkemiz tedavül madeni paralarını takip edip edinmek için darphane sitesi takip ediyorum. Bugün uzun süredir girmemiş olduğumu hatırladım ve çok şaşırdım. İnanılmaz kötü olan site kabuk değiştirmiş ve kullanılabilir hale gelmişti. Elinize sağlık. Ama hala online mağaza olmaması büyük eksiklik. Bir de yeri değil ama yazayım. Eskiden günlük para bastırabiliyorduk. Niye bitirdiniz ki bu hizmeti? Kötü oldu.
Mavi akbil kullananlar bilirler. Ayın 1-4 arası dolum yapılır. İETT’nin açıklamasına göre Şubat 2010 itibariyle artık özel bayilerden de dolum yapılabilecek. İlave olarak ayın hergünü dolum yapman mümkün. Ayrıca dolum makbuzuma göre mevcut son kullanım tarihi de ayın yedisine kadar uzatılmış.
Bu güzel bir gelişme olmasına rağmen otomatik akbil yükleme makinelerinden hala akbil satılamıyor olması bir eksiklik. Umarız bu gelişme otomatik yükleme makinelerinden akbil satabilmek için atılmış ilk adım olsun.
Yeni bir aybaşı ve bir harcama döngüsü. Bu döngünün için ulaşım giderlerini azaltmak için aylık akbil almak akıllıca bir çözüm. Alanlar bilir 110 TL’ye ayda 160 biniş yapabilirsiniz. Bu rakam 2 ay öncesine kadar 200dü.
Zam yapmak yerine biniş sayısı düşürüldü. Bu anlaşılabilir bir durum. Hem halkın en azından bir bölümünü madur etmiyorsunuz hem de sıfır borçla teslim aldınığınız bir belediyeyinin boş kasasına bir miktar finans sağlamış oluyorsunuz. Anlayamadığım nokta ise parası ödenmiş olan binişlerin neden sonraki aya devretmeyip sıfırlandığı.
Bu durumun adalet anlayışına sığmadığını düşünüyorum. Özellikle dinlerinin müslüman olduğunu düşündüğüm kişiler tarafından yönetilen bir belediyenin adil olması gerekir diye düşünüyorum.
Severek basladigim sobee firmasinin icanfootball projesinden is verenim olan yuklenici firma Upload DMA kaynakli problemler yuzunden ayrildigimdan onceki yazimda bahsetmistim. Normal sartlarda boyle bir yaziyi gunluk siteme yazmazdim ama yapilan ayiplari ortaya sermek gerektigini dusunerek bu yaziyi yayinlayacagim. Belki baska emekci arkadaslarimizi boyle patronlarin serrinden koruyabilirim.
Upload DMA (Digital Media Agency), ticari unvani ile "UPLD Reklam Organizasyon Bilişim ve Ticaret Ltd. Şti". Bildigim kadariyla Selman GUNEY ve Tuncay BUYUKOGLU ortakligindaki bir sirket. 121 Metre, Electric-agency ile organik baglari mevcut. Buralardan da is alarak calismalarini surduruyorlar.
Firma SSK primlerimi eksik yatirdigi icin is akdimi hakli nedenlerle feshettim. Firma patronlarindan Selman GUNEY ile bu durumu medeni sekilde konusup yollarimizi ayirdik ama is kalan maas alacagini almaya gelince zaten odeme guclugu yasayan firma patronu eposta ve telefonlarima hic bir sekilde cevap vermeyerek acmaya calistigim tum anlasma yollarini reddetti. Ben de bunun uzerine kanuni haklarima dayanarak yasal sureci isletmeye basladim.
Firmanin tum musteri ve calisanlarina duyurulur.
Ek : İhtarname İş akdi feshi Upload DMA
Link: http://uploaddma.com/
“Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür, onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir.”
Mustafa Kemâl ATATÜRK
1923
Bildiğiniz gibi AKP cumhuriyetimizin ne kadar kazanımı varsa yerle bir etmeyi, varlıklarını yandaşlarına peşkeş çekmeyi geldiği ilk günden bu yana sistematik bir şekilde arttırarak devam etmektedir… Kendilerinde bu güveni nerden buluyorlar bilinmez ama şu noktada Allah korkuları olmadığı kesin…
Bir hata yapılmıştır ve bir arazi orman niteliğini yitirmiş olabilir… Bu hatayı telefi etmenin yolu o araziyi satmaktan mı geçer? O araziye tekrar orman niteliği hadi geçtim, yeşil alan niteliği kazandırılamaz mı? İlla ki birilerine satıp elden çıkarmak mı gerekir?
İçinde azıcık Allah korkusu olan insanlar böyle davranamaz değil mi?
İşte bu konuya dikkat çekmek, kamuoyu oluşturmak için TEMA‘nın bir imza kampanyası var.
Siz de kampanyaya katılarak konuya duyarlılığınızı gösterebilirsiniz.
İmza kampanyasına http://www.tema.org.tr/2B/ adresinden katılabilirsiniz…
Not: söylemeden edemiyeceğim. Konu hassas bir konu ama imza formunda doğum tarihi ve eposta bilgisi gibi kişisel bilgilerin istenmesi ve formun altında kafadan işaretli olarak gelen “TEMA Vakfı Haber Listesine Katılmak İstiyorum” seçeneğinin bulunmasını ahlaki olarak yanlış buluyorum…
Öncelikle Yazıyı paylaşan Aslı arkadaşıma teşekkür ederim… Bir başlığı yoktu… Özür dileyerek bir başlık koydum…
Tutumlu olmak
Beş yaşında idim. Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyordu .
Çocukluk iste,
-Aman babaanne, bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu.
– Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?’
Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.
Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain’ in proposlarini okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım.
Alain, “bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur.” diyordu. İlave ediyordu.
“Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el emeği vardır” diyordu.
On dokuz yıl evveldi. Stockholm’e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi. Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm.
‘Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın, yanda bir kutu var oraya bırakın, bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun’ diyordu.
Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde’ İsveç çeliğinden yapılmıştır’ diye yazardı. İste o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.
İsviçre’de zaman zaman, belli periyotlarda radyolar, televizyonlar bir haberi duyurur. ‘Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kâğıt, ambalaj, kutu varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun. İsviçre’nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.’
Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır. Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş, hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir.. Böyleleriyle; evini mezat salonuna çevirmiş zavallı, diye eğlenirler.
Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.
Vaktiyle Japon ekonomisi darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor.
Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve;
“Şu andan itibaren” der, “Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.”
Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok.
Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak…
*Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan bos yere akıtmakta, gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?
*Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür.Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki, İlk okul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım.
Bir mıh bir nalı kurtarır.
Bir nal bir atı, bir at bir komutanı,
Bir komutan bir orduyu,
Bir ordu bir ülkeyi kurtarır diyordu..
Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Burada parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.
(ALINTI – Yazarı Bilinmiyor)
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayicisini kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır.
copyright © 1999-2012 sourtimes entertainment
Teşekkürler sourtimes
Önce haberi okuyun lütfen…
Değişen iktidar ile TRT de yeni yerleşen zihniyet bu işte…
Banu Avar ülke ülke gezip belgesel tadında gazetecilik çalışmaları yapıyor… İzlenilen 60 dk bir programı hazırlamak için günlerce ekibiyle birlikte çalışıyor. Program başına 30 bin alıyor.
Hakan ŞÜKÜR ise programdan bi süre önce çıkıp ekranda atıp tutacak, ve program sonunda çıkıp gidecek… “Bu iş için aldığı para 10 bin YTL bile değil… Çok ucuza kapattık” denebiliyor.
Elmalarla Armutları karşılaştırıp bunu halka sunuyorlar ve ne yazık ki bizler de yutuyoruz…